Hepimiz hayatımızın her dönemi bir koşuşturma ve telaş içerisindeyiz. Kimisi sakince yaşamını sürdürürken bazıları da benim gibi bir panik halinde yaşamaya devam ediyor. Hayat, hastalıklarla, sorunlarla tüm insanlığı sınamayı ve sabrını ölçmeyi sürdürürken, insanoğlu şifasını arıyor. Evet, günümüz de %50 artan kanser vakaları, sevdiklerimizi bizden almaya devam ederken, hastalık sürecinde de aileyi ciddi şekilde yıpratıyor.... Konuya öncelikle Canan Karatay'dan başlamak istiyorum. Bize Gdo'lu yiyeceklerin, paketteki gıdaların, tarım ilaçlarının zararlarını yıllardır anlatıyor, anlatmaya da devam ediyor. Çoğu zaman da susturulmaya, hatta toplumda ''deli'' algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Ama ben Canan Karatay'ın sonuna kadar haklı olduğunu düşünüyorum. Gdo'lu, paketteki gıdaların zararlarını hepimiz az çok biliyor, hatta tahmin edebiliyoruz. Obeziteye ve birçok hastalığa yol açıyor. Ve yavaş yavaş hastalanıp, doktora başvuruyor, doktorun hastalığı tamamen bitirmeyen sadece geçiştiren ilaçlarını çok uzun zaman kullanıyor ve ilaç pazarına maddi anlamda büyük bir getiri sağlıyoruz. Bu bir döngü değil mi? Yiyoruz, hasta oluyoruz, ilaç alıyoruz, tamamen iyileşmiyor ve ilaç tüketimine devam ediyoruz. Döngü bu şekilde sürüp gidiyor. Birileri ciddi anlamda pazar kazanıyor. Kemoterapi gibi... Onkoloji koridorları kemoterapi tedavisi süren hastalarla dolu.... Doktor kanser tanısı koyduğu hastaya hemen kemoterapi başlangıcı yaptırıyor. Ne kadar maliyetli ve hastayı yıpratan bir tedavi olduğunu anlatmaya gerek yok sanırım. Devlet hastaneleri fazla ilgilenmediği ve ''yaşamak'' için, özel muayehane ye giden bir yakınım her gittiğinde ''400'' tl gibi bir rakam bırakıyor.... Yapılan araştırmalara göre %2 faydası olan bu tedavinin neden hala devam ettiğini anladığınızı düşünüyorum. 21. yy'ın tek amacı olan para....
Ne kadar da güzel görünüyor değil mi? Canan Karatay'ın şu sözünü söylemeden geçemeyeceğim... ''Şeker en tatlı zehirdir'' İçerisindeki koruyucu, kimyasal katkı maddeleri, buram buram kokan glikoz şurubu oysaki bize ne tatlı geliyor... Ancak tüketmememiz gerektiğinin farkına varmışsınızdır umarım...
Aidin Salih Hanımefendi'yi bu kadar geç tanıdığım için ne kadar üzgün olduğumu bilemezsiniz. Kendisi Özbek bir doktor... Gerçek Tıp, yitik şifanın izinde diye harika bir kitabı var. Kitapta kendine has açlıkla tedavi, yeme çiğneme alışkanlıkları, katkılı yiyecekler gibi birçok konuya değiniyor. Kitap hakkındaki görüşlerimi ayrıntılı ve uzun bir şekilde farklı bir yazıda paylaşacağım için, bu konuyu kısa keseceğim. Aidin Salih ve Canan Karatay'ın ortak noktası ikisininde doğal olmayan yiyeceklere ve çok yemek yemeye karşı çıkması. Özellikle Aidin Salih, tüm hastalıkların yeme içme bozukluğundan dolayı olduğunu ve hastalıkların mideden türediğini düşünüyor.
Yediğimiz sağlıksız yiyecekler, beslenme bozukluğu vücuda aşırı kilo yapıyor ve böylelikle hastalıklara yer açılıyor. Yedikçe kilo alıyor, şeker, tansiyon, kalp hastalıklarını kendimize daha da yaklaştırıyoruz. Masum olarak gördüğümüz birçok besin aslında tehlike saçıyor. Annelerin çocuklarına gönül rahatlığıyla tükettirdiği kutu meyve suları içerisinde çeşitli korumalar, kimyasallar, asitler ve boya içeriyor. Meyve miktarının çok az, ama şekerin fazla kullanıldığı kutu meyve suları buram buram fruktoz ve glikoz içeriyor. Çocuklarımızı özellikle bu tip masum görünen ama fazlaca zararlı olan besinlerden uzak tutmalıyız. Vücut tanımadığı kimyasal bileşenlere karşı gün geçtikçe daha da savunmasızlaşıyor ve beyin de dahil olmak üzere birçok organımızın da hastalanmasına neden oluyor. Yiyerek, içerek, doğallıktan uzaklaşarak her geçen gün daha fazla hastalanıyoruz. Canan Karatay ve Aidin Salih tüm görüşleriyle bana haklı olduklarını düşündürüyorlar.. Daha bilinçli ve daha sağlıklı bir yaşam için hep araştıralım, sorgulayalım ve öğrenelim...
Şifayı bulmak ümidiyle,
Hoşçakalın ❤♥♡
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder